DOLAR 33,9818 0.11%
EURO 37,7251 -0.39%
ALTIN 2.726,78-0,69
BITCOIN 18400250,38%
İstanbul
25°

HAFİF YAĞMUR

05:01

İMSAK'A KALAN SÜRE

Soner KORKMAZ

Soner KORKMAZ

31 Aralık 2022 Cumartesi

Vatan Şairi …

Vatan Şairi …
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Vatan Şairi…

Değerini ne yaşamında anladık, ne vefatında.

Ömrü mücadele ve sıkıntılarla geçmiş bir isim.

İstiklal savaşımızın manevi komutanı.

Doğrularını, derdini şiirle anlatan, mazeret üretmeyen, şikayet etmeyen bir isim.

Mehmet Akif Ersoy

Vefat ettiği evi yani Beyoğlu’nda bulunan Mısır Apartmanında ki dairesi yıllarca eğlence mekanı olarak kullanılmış, bu süre zarfında bir kişi bile buna karşı çıkmamış. Peki ya yaşamında çektiği çileler…

Buna rağmen Akif’ in vatana kattıkları…

Çok şeyler söylenir hadi size vefatından bahsedeyim, yakın dostu Mithat Cemal Kuntay’ın bizzat o güne dair anlattıklarını seslendirelim.

1936 nın soğuk bir kış günü Aralık ayının 28’ i yer Beyazıt Camii, vakit öğle vakti.

Ortalık sessiz, avlu kimsesiz.

Bir tabut indiriliyor sanki sahipsiz…

O anı gören Mithat Cemal Kuntay, bu benim beklediğim cenaze olamaz diye düşünüyor.

Çıplak bir tabut üç beş insan…

Bir hüzün abidesi gibi duran adam artık, bu bir fukara cenazesi olmalı diye düşünmeye başlamıştır ki, birdenbire ortaya çıkan bir kişinin elinde bayrakla o çıplak ve çok yalnız tabuta doğru koştuğunu görüyor.

Kısa süren bir şaşkınlık anından sonra koşan adamı hemen tanıyor.

Bu Beyazıt’taki meşhur Emin Efendi Lokantası’nın sahibi Mahir Usta’dır.

Çıplak tabutu gözleri yaşlı, okşar gibi elindeki bayrakla sarmaya çalışmaktadır.

Onu bir anda yüzlerce gencin avluyu doldurması takip ediyor.

Tabut, Kabe örtüsü ile beraber üniversitenin bayrağı ile de örtülüyor.

Yüzlerce gencin coşkun bir sevgi ve heyecanla, gözyaşlarıyla kucakladıkları bu tabut, 33 yıllık dostu, arkadaşı, 18 yaşından beri sevmekten ve hayran olmaktan vazgeçmediği Mehmet Akif’in tabutudur.

Zannetme ki ecdadın asırlarca uyudu,

nereden bulacaktın o zaman eldeki yurdu.

Devamını Oku

Toplumun temel yapı taşı: AİLE

Toplumun temel yapı taşı: AİLE
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Boşanma hukuki olarak evliliğin sona erdirilmesi durumudur. 

Yapılan araştırmalara göre boşanma erkeklerde 25-39 kadınlarda ise 20-34 yaşlarında yoğunluk göstermektedir. 

Meydana gelen boşanmaların %44.8’i, evliliğin ilk beş yılında gerçekleşmektedir.

Bu sebeple ilk beş yıl, evlilikte kritik yıllar olarak nitelendirilebilir. Boşanmaların yaklaşık yarısına yakınının çocuksuz ailelere ait olduğu düşünülürse, çocuk varlığı, aileyi muhafaza eden önemli bir unsur görünümündedir.

Boşanma sebeplerine bakıldığında birçok etkenden bahsedebiliriz, bu konuya dikkat edildiğinde en çarpıcı sonuç; gelişmiş ülkelerde ki boşanma oranlarının az gelişmişlere göre fazla olmasıdır. 

Bu durum ülkemiz geneline de aynı şekilde yansımıştır.

2000 yılı içinde Şırnak’ta 19 boşanma yaşanırken, aynı yıl İstanbul’da 6546, Ankara’da 2217, İzmir’de ise 4406 boşanma vakası meydana gelmiştir (Boşanma İstatistikleri 2000). 

Bu sayılardan hareketle, ülkemizin batı bölgeleri doğu bölgelere, ekonominin geliştiği bölgeler gelişmemiş bölgelere, kentsel kesimler, kırsal kesimlere göre boşanma oranının daha yüksek olduğu yerler olarak düşünülebilir. Bununla birlikte gün geçtikçe yeni sebepler eklenerek ülkemizde boşanma oranlarında ciddi bir artışı görmekteyiz.

Kaybolan Çocuklar…

Boşanmalardan en çok etkilenen ne yazık ki bu parçalanmış ailelerin çocukları oluyor. 

Anne ve babanın arasında kalan çocuklar, kendilerine ait bir yer bulamamalarından dolayı güven duygularında ciddi bir eksiklikle yaşama tutunmaya çalışmaktadırlar.

Boşanma süreci sancılı geçmişse ve eski çiftler arasında ki ilişki tamamen bitmiş ise çocuk üzerinde oluşan olumsuz etki de bir o kadar büyümüş oluyor.

Bu süreç çocuğun eğitim hayatına, mental gelişimine ve toplum içindeki tüm ilişkilerini ne yazık ki olumsuz etkiliyor.

Anne ve baba sevgisinden uzak olan çocuğun ileriki yaşlarda aldığı kararlarda yine hatalı oluyor. 

Bu durum çocuk üzerinde duygu bozukluğu oluşumuna da sebep oluyor.

Özellikle lise çağında ki çocuklar incelendiğinde kötü alışkanlıklara (sigara, alkol vb.) sahip olanlar genel olarak parçalanmış bir ailenin ferdi olduğunu da görmekteyiz.

Geleceğimiz olarak konumlandırdığımız çocuklarımızın, en önemli eğitimi aldığı alanın, aile olduğunu düşündüğümüzde bu kurum içerisinde yaşadıkları her anın da çok önemli olduğunu belirtmek isterim.

Yozlaşan, günden güne zorlaşan, yalana ve yanlışa teşvik eden birçok faktörün olduğu bu zaman diliminde eşimiz ve çocuklarımız üzerinde ki sorumluluğumuzun farkında olarak, çok önemli olan bu ‘’kutsal kurum’’ yani ailenin öneminin farkına vararak  yok yere sebeplerle bu kurumu dağıtmaya ve dağılan bu birliktelikle çocuklarımızı kaybetmeye kimsenin hakkı olmadığını bilmeliyiz.

Ne bir çocuk kaybolmalı, ne de gelecek yok olmalı.

Devamını Oku

Sahte kahramanlık

Sahte kahramanlık
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Gündemden düşmüş, alanı gereği bir başarı göster(e)memiş, algılar ile varoluşunu devam ettirmeye gayret eden, vefa duygusundan uzak, hırslı ve bir o kadar da kibirli bir bireyden bahsedeceğim.

Hızla değişen gündeme bırakın ayak uydurmayı takip etmenin bile çok zor olduğu bu günlerde, sönmüş bir balonu yine birileri üfler oldu.

Memlekette kahraman oluşturmak çok kolay, dikkat ederseniz özellikle kullanıyorum bu cümleyi, kahraman olmaktan bahsetmiyorum asıl bahsetmek istediğim kahraman oluşturmak.

Tarihimize baktığımızda yüzlerce kahraman bulabiliriz her biri farklı alanlarda kendi emek ve çabalarıyla göstermiş oldukları üstün gayret neticesinde halk tarafından tarihin içerisinde kahramanlaşmış,

fakat günümüzde bu unvan ne yazık ki bir emek, çaba ve başarı göstermeden birilerinin o kişi üzerinde oluşturduğu mağduriyet algısı gibi farklı durumlar ile kahraman yapma çabaları içerisinde olduğunu görmekteyiz.

Toplum geneli tarafından bu unvan verilmese de objektif olarak olayı gözlemleyemeyen farklı çıkar ilişkileri gözetilerek ne yazık ki kişiyi kahraman olarak gören önemli bir kesimin olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz.

Toplum içerisinde;

kaos,

çıkması zor bir kriz ortamı,

buhran ve gerileme dönemi

gibi bir sürecin içerisinde oluğumuz algısını oluşturup ‘’bu zor durumdan sizleri ben çıkarırım’’ diyen sahte kahraman, icraatleri açısından bu unvanı hak etmediğini düşünmek yerine oluşturulan sözde mağduriyet durumuyla zihinlere aşılanan sözde kahramanlık durumuna ne yazık ki inanır bir millet olma yolundayız.

Peki ya icraatleriyle hak etmediğini düşündüğüm şahsın karakter yapısı uygun mu bu unvana?

Yetenekli, cesur, erdemli, alçakgönüllü ve bilge. 

Ben duygusundan çok biz duygusu ile hareket eden lider kişi.

Peki ya bize sunulan sözde kahramanın özellikleri ile örtüşüyor mu?

Devamını Oku

İnsan olmak

İnsan olmak
1

BEĞENDİM

ABONE OL

TDK ahlakı, bireylerin toplumda uyması gereken yazılı olmayan, diğer bir tabir ile, bireyin çevresine ve yaşadığı topluma zarar vermeden uyum sağlaması olarak tanımlamış.

Ahlaki değer ve özellikler doğuştan geldiği gibi yaşamı boyunca çevresinden etkilenerek sonradan edindiği huy ve özellikler ile de şekillenir. 

İlk olarak haliyle toplumun temel yapı taşı olan, en küçük birimi ailede şekillenir.

Ahlaki değerlerimizi olumsuz etkileyen yüzlerce faktör sayabiliriz. Bu faktörlerden etkilenip ahlaken yozlaşan toplumda infial oluşturacak hadiselerin içerisinde olan bireylerde gözlemleyebiliriz. Toplum ahlakını bozmaya yönelik oluşturulan bu faktörlerden kimilerin etkilenip, kimilerinse etkilenmemesinin asıl ve birinci sebebi ise bireyin aile içindeki aldığı ahlaki özelliklerindendir.

İşte bu durum ailenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha bize gösteriyor. 

Bireysel veya toplumsal olarak yaşadığımız her olumsuz vakadan her birimizin sorumlu olduğunu bir kez daha hatırlatmak isterim.

Eleştiri çok kolay, bir başkasının hatasını görmek ve bu hatadan dolayı eleştirisel ve hatta bazen kırıcı ifadelerde bulunmak her birimizin kolayca yaptığı bazen de bu durumdan keyif aldığı haller olabiliyor.

Peki ya aynaya neden bakmak istemeyiz?

Kişi okuyarak öğrenebilir,

doğru ve yanlışı, iyi ve kötüyü okuyarak öğrenebilir fakat sadece okuyarak öğrendiği bu bilgileri içselleştirmeyebilir, yani doğrunun ne olduğunu bilmesi onun yanlış yapmasına engel olmaz.

Konulara dair fikir ve kararlarımız bilgiden daha fazla olarak tecrübelerimiz ile oluştururuz. 

Bir başkasının tecrübesi de yetmez bazen bize, illa ki kendimiz tecrübe etmek isteriz.

Toplum içerisinde ayıpladığımız, doğru bulmadığımız herhangi bir olayda vakayı içselleştirerek kendi yaşamımızda tecrübe ettiğimiz zaman inanın ki bir daha aynı olay yaşanmayacaktır. 

Yani bir başkasının yanlışını kendi üzerimizde doğru olarak kabul etmemeliyiz.

Yanlışı bir olarak görmek ve bu olayın toplumla birlikte her birimize zarar vereceğini düşünmemiz kadar doğal bir şey olmamalıdır.

Her duyumu doğru kabul etmek.

Bir de böyle bir problemimiz oluştu, sürü psikolojisi mantığıyla bir kişi tarafından ortaya atılan her bilgiyi herhangi bir belgeye bağlı tutmadan inanır ve karşı tarafa vereceği zarar düşünülmeden hep bir ağızdan bağırır olduk.

Hatayı bireyselleştirmekten ziyade bir topluluğa, bir gruba bağlar olduk. Evvelden de gelen özelliklerimizden kaynaklanan bir durum aslında örneğin; bir kişinin yanlışını bir memlekete bağlardık biz hep…

Hep genellemeler yapmadık mı ?

………. Memleketliler kötü olur

………. Memleketliler kurnaz olur

Gibi ifadeler ile hep kişinin özelliklerini bir gruba aitmiş gibi gösterdik.

Bu durumla toplum içerisinde ayrışmalara yol açtık, farklılıklarımızı arar olduk.

Halbuki bir ortak özellik yetmez mi bize ve hatta en büyük ortak özellik…İNSAN OLMAK!

Devamını Oku

Z sizin olsun, gençlik bizim

Z sizin olsun, gençlik bizim
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bir döneme damga vurmuştu, terör örgütü gençlerimizi dağa kaçırıp beyinlerini yıkıyor vatan, bayrak, millet düşmanı olarak yetiştiriyordu. Güçlü ülke duruşunu gösterdiğimiz bu yıllarda, emellerine ulaşamayan bu örgütler taktiklerini değiştirdi, destekçileri değişti, yeni usul ve metotlar buldular.

Huzurumuza, geleceğimize, vatanımıza göz diken bu düşmanlar gençliğimizi etkileyecek yeni modellerle ilerler oldular. 

Öncelikli olarak yeni kodlar ürettiler (Z kuşağı) gençleri farklı ve özel hissetmelerini sağlamaya çalıştılar ve bu şekilde ‘’Sizi en iyi biz anlarız’’ algısı oluşturulmak istendi gençler üzerinde.

Teknolojinin çok hızlı büyüdüğü ve iletişimin kolaylaştığı bu yüzyılda ulaşılabilirlik ve kişiler üzerinde etki etme süreci de çok kolay hale gelmişti ve bunun adı kesinlikle dijital terördü.

Dijital medya platformları

Gün geçtikçe ekranlarımızda yeni yeni içerik üreticileri beliriyor, özellikle gençliğimizi etkileyecek alanlar tespit edilerek gençliğimizi yaralama hedefi içerisinde olduklarını gözlemliyorum. 

Ahlaktan yoksun, kültürümüzle bağdaşmayan içerikler sunularak kimilerine göre kişi, inanç ve fikir özgürlüğü kapsamında değerlendirilse de, bu sapkın iç içe girmiş ilişki ağları aile yapımıza da ciddi zarar vermekte. 

Farkında olmadan aslında istemediğimiz içerikler ile karşı karşıya gelmemiz bizleri özellikle psikolojik olarak olumsuz etkilemekte.

Gençliğimize verilen yeni zehir: LGBT

LGBT dün sadece sosyal medyadaydı. 

Twitter, Facebook, instagram’da LGBT yi özendirici ve normal olarak gösteren milyonlarca paylaşım görülebilir. 

Şimdi de yeni nesil platformlarda sıkça görülmeye başladı. 

Film sektöründe bu çarpık ilişki yumağını çok görür olduk. 

Netflix, Disney, Amazon…

Sanki bu platformlar LGBT propagandası yapmak için kurulmuş gibi geliyor bana veya bu amaçla kurulmasa da orayı da kuşatmış gibi geliyor bu zihniyet, hangi filmi açsan buna dair muhakkak bir iki sahne ile karşılaşıyorsun.

Bir lobi oluşturuluyor ve bu lobinin büyümesi için her türlü çalışma yapılıyor hedef kim peki; gençlerimiz.

Türkiye’nin Yüzyılı, Gençliğin Yüzyılı

Gençler geleceğimiz, en büyük kaynağımız ve gücümüz yine gençlerimiz. 

Kimilerine göre bugünlerde görülen en büyük sıkıntı mülteciler olarak görülse de, kesinlikle bahsettiğim gibi değerlerini kaybettirmeye çalışılan ve gençlerimiz yani dolayısıyla geleceğimiz ile oynanan oyunlar.

Değerlerimiz ve gençlerimize sahip çıkmamız gerekiyor bu görev hepimizin.

Türkiye Gençlik STK’ ları Platformu’ nun ‘’Türkiye’ nin Gençleri Araştırması’’ ile bu konuda çıkmış bazı sonuçlarından da bahsetmek isterim;

Sorulan soru üzerine, gençler  en çok uyuşturucu madde kullanan ve LGBT bireylerle komşu olmak istemiyor. 

Yani aslında gençliğimiz her şeyin farkında ve bu farkındalığı gören o bahsettiğimiz güçler yine empoze etmek istedikleri bilinci oluşturmak için hamlelerini yapmaktan çekinmiyor.

Yine araştırma sonucunda gençlerimiz günde iki saat TV izliyor, en çok Netflix dizilerini izliyor. 

Sosyal medyada Whatsapp, Instagram ve Youtube tercih ediyor. Gündemi ve haberleri ise Instagram ve Twitter’dan takip ediyor.

Yani sonuç olarak ne yazık ki geleceği tehdit eden unsurlar gençlerimizi yakalayacak alanlara sahip ve ulaşılabilirliğini yakalamış durumda.

Gençlik bizim, gelecek bizim ve bu geleceği inşa edecek kişiler yine bizim gençliğimiz, tehdit unsuru olarak gördüğümüz bu platformlardan uzaklaştırmalı ve değerlerimize uygun yetiştirmeye özen göstermeliyiz.

Türkiye Yüzyılı, Gençliğin Yüzyılı…

Kalın Sağlıcakla…

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.