Cemre, Arapça kökenli bir kelime olup kor durumunda ateş anlamındadır.
İkisi Şubat ayında ve biri Mart başlarında olmak üzere, birer hafta arayla önce havada, sonra suda, daha sonra da toprakta oluştuğu sanılan sıcaklık yükselişi diye de ifade edilmektedir.
Halk arasında birer hafta arayla düştüğü kabul edilen cemrelerin, soğuk kış günlerinin ardından sırasıyla havayı, suyu ve toprağı ısıttığına inanılmaktadır.
Kış mevsimine veda edişin, baharı karşılamanın müjdecisi olarak kabul edilir.
Toprağa düşmesiyle de ziraî faaliyetlerin başlayacağının işareti sayılır.
Cemrenin ısıtma etkisi “düşmek” fiiliyle kullanılagelmiştir.
Halk arasında “cemre düştü mü?” “Cemre düştü!” gibi benzetmeler yaygındır.
Her cemre düşmesiyle sıcaklıklar artış gösterir.
Ancak cemrelerin arasında ise sıcaklıklarda küçük düşüşler yaşanır.
Cemreyle havanın aşağıdan değil de sanki yukarıdan aşağıya doğru ısındığı anlamı çıkarılır.
Düşme şeklinde kullanımı da yukarıdan aşağıya olduğu varsayıldığındandır.
Kor ateş anlamından başka çakıl taşı anlamına da geldiğinden bir Hacc terimi olarak da kullanılarak
hacıların kurban bayramı günleri Mina’ da, halk arasında şeytan diye isimlendirilen yerlere attıkları küçük taşlara da cemre denmektedir.
Bu taşların atıldığı yere de cemrenin çoğulu olarak cemerat denmektedir.
Cemrenin tıptaki anlamı ise halk arasında karakabarcık, kabarcuk, ateşgöynüğü, ya da
Yanıkara adlarıyla bilinen iltihaplı bir çıban olarak tanımlanmaktadır.
Cemrenin düşüşüne Orta Asya’ da Türk ve Altay
halk kültüründe “İmre” Adı verilen görünmez bir varlığın neden olduğuna inanılmaktadır.
İnanışa göre önce titrek ışıklar saçarak göğe yükselen imre daha sonra buzların üzerine düşmesiyle onları eritmektedir.
Buzları erittikten sonra yere girmektedir.
Böylece toprak ısınmakta
Suların ısınmasına da katkı sunmaktadır.
1. cemre Kasım günlerinin yüz beşinde 20 Şubat
Yüz on ikisinde 27 Şubat yüz on dokuzunda
6 Mart (artık yılda 5 Mart) düşer.
Osmanlı zamanında divan şairlerinin cemre dönemlerinde önemli kişiler için yazdıkları övgü şiirlerine “Cemreviye” denilirdi.
Çok eskiden yaygın olarak kullanılan ve geleneksel olarak günümüze kadar da gelen
halk takviminde yıl “Kasım Günleri” ve “Hızır Günleri” diye ikiye bölünerek hesap edilirdi.
Kasım günleri kış, hızır günleri yaz olarak kabul edilirdi.
Kasım günleri milâdî takvime göre 8 Kasım’ da başlar ve 179 gün sonra 5 Mayıs’ ta sona erer.
Kasım günleri, 4 yılda bir Şubat ayı 29 çektiği zaman 180 gün olur.
Hızır günleri ise 6 Mayıs’ ta başlayıp 7 Kasım’a kadar 186 gün sürer.
Cemrelerin düşmesi kasım günlerinden hızır günlerine geçişin yaklaşmakta olduğunun habercisi sayılır.
Halk arasında “Pastırma Yazı” diye bilinen günler de bu takvime göre Kasım günleriyle başlayan kış
devresinin başlangıcında yaşanır.
Bu sıcak günlerin ardından havalar soğumaya başlar ve kış yavaş yavaş kendini gösterir.
Günümüzde de geçerliliğini koruyan bu eski takvime göre fırtınalar, soğuklar hemen hemen aynı günlere rastladığı için balıkçılar, denizciler ve çiftçiler, meteorolojinin gelişmediği ve kitle iletişim araçlarının yokluğu ya da azlığında, günümüzdeki gibi yaygın olmadığı yıllarda bu takvimden çok yararlanmışlardır.
Eskiden insanlar, bu halk takvimini takip ederek havaların nasıl olacağını tahmin edebiliyorlardı.
Onlar günlük güneşlik nisan günlerinde de havaların soğuyabileceğini tecrübelerine dayanarak öğrenmişlerdi.
Havaların soğumasına şaşırmazlar çünkü büyüklerinden duydukları “Kork Aprilin beşinden, öküzü ayırır eşinden” sözünü akıllarında tutuyorlardı.
Hattâ eski insanların içinde bu takvim günlerini milâdî takvimle 13 gün farklı olan Rumî takvimini de takip ederek asırlar öncesinin tecrübe birikimini kendi tecrübeleriyle harmanlayarak bilge haline gelen öyle insanlar vardı ki âdeta bir meteoroloji uzmanı kesilmişlerdi.
Kasım günlerinin kırk beşi olan 22 aralıkta başlayıp seksen beşi olan 30 ocakta sona eren 40 günlük süreye Arapça anlamıyla “Erbain” Diye adlandırılır.
Kışın en soğuk geçen bu günlerine zemherir de denilmektedir.
Tasavvufta dervişlerin az yemek yedikleri, az uyudukları, zamanlarının çoğunu ibadetle, zikirle, tefekkürle geçirdikleri 40 günlük süreye de Erbain denilmektedir.
Erbainden sonra soğukların nispeten biraz kırıldığı 50 günlük süreye Arapça anlamıyla Hamsin denilmektedir.
Kasım ile ilgili halk arasında, kasım lodosla girerse kış hafif, poyrazla girerse sert olacağına işarettir diye bir inanış vardı.
Yine halk arasında ki inanışlara göre kavak yaprakları dipten doruğa doğru kurumaya ve dökülmeye başladıysa kışın şiddetli olacağına, ayva erken çıkıp olgunlaşmışsa kışın erken geleceğine işaretti.
Halk Kasım ve Hızır günleriyle oluşturulan takvimi takip ederek fırtınaları, soğukları, sıcak günleri yağmur mevsimlerinin başlangıç ve sonlarını, yağmursuz geçen günleri, yılın sıcak ve en sıcak günlerini, kırlangıç, çaylak ve leyleklerin gelme ve gitme zamanlarını, çiceklerin açmaya, bülbüllerin ötmeye, haşaratın canlanmaya, arıların oğul vermeye, bal yapmaya başlama zamanlarını, ağaçlara su yürümesini, canlanmaya başlamalarını, yaprak açma ve yaprakların sararmaya başlamaları gibi olayları hesap edebiliyorlardı. Ve bunu milâdî takvimle karşılaştırıyorlardı.
Nezle, grip, zâtürre gibi hastalıkların bu dönemde çoğaldığından mıdır yoksa bazı zorluklar başgösterdiğinden, masrafların da bir miktar arttığından mıdır, eski insanlar “Geldi Kasım çoğaldı hasım” demişlerdir.
Cemrelerin düşmesiyle her ne kadar havalar ısınmaya başlıyor olsa da Kasım 124’te ( 7 Mart)
Berdül- acûz ( Kocakarı soğuğu) başlayıp Kasım 130′ da (11Mart sona erer.
Rivayete göre havada güneşi gören bir kocakarı
nasıl olsa cemreler de düştü deyip yaz geldi zannıyla dışarı çıkıp bu soğuklarda donunca bu günlere “Kocakarı Soğuğu” adı verilmiş.
Kasım 134’te (21 Mart) gece ve gündüz eşit olup
Nevruz diye anılmaktadır.
Ayrıca Ergenekon ile de ilişkilendirilmektedir.
Erbain ve hamsinden sonra kışın soğuk günleri olan kasım doksanı tamamlanıp aradan on gün geçince “Vardık yüze, çıktık düze” denilirdi.
Çiftçilikle uğraşanlar “yüz sabanı düz” diyerek hazırlık yapmaya başlarlardı.
Aradan on gün geçince de tarla işleri başlar “yüz on tarlaya kon” denilirdi.
Kasımın 120′ sinde ağaçlara su yürümeye başlar,
‘120’ ye varamam 130′ a kalamam’ diyen leyleklerin gelişi de bu günlerdedir.
Kasımın 150′ si için 6 Nisan (artık yılda 5Nisan)
“yüz elli yaz belli” denmiştir.
6 Mayıs Hızır günlerinin başlangıcıdır.
“Hızır İlyas” denilen bugün yıllar içinde “hıdrellez”
şeklini almıştır.
Halk arasında Hızır a.s ile İlyas aleyhisselâmın bu günde buluştuğuna inanılır.
Bu buluşma ile ayaklarının bastığı yerlerin yeşillendiği ve yeşilliğin her tarafa yayıldığı söylenir.
Bütün Türk dünyasında bilinen hıdrellez daha çok Balkan Türkleri arasında yaygındır.
Hızır 11 ( 16 Mayıs ) filiz kıran fırtınası.
Hızır 23 ( 28 Mayıs) koyun kırkma zamanı.
Hızır 47 ( 21 Haziran) senenin en uzun günüdür.
Hızır 74 (18 Temmuz) şiddetli sıcaklar.
Hızır 88 (1 Ağustos) yedi gün süren eyyam- ı bahur denilen yılın en sıcak günleri.
Hızır 93 (6 Ağustos) arıların bal yapma zamanı.
Hızır 108 (21 Ağustos) yaprakların sararması.
Hızır 115 (28 Ağustos) sıcakların azalması leyleklerin gitme zamanı gibi olguları halk bu takvime göre takip ediyordu.
Dileğimiz cemrenin hava, su ve topraktan başka kalplere düşmesi, gönülleri ısıtması ve savaşların, zulümlerin son bulması, masumların ölmemesi, insanların gıdasızlık, ilaçsızlık gibi sefaletlerle karşı karşıya kalmaması kısaca cemrenin insanlığa düşmesidir.
Yüce Rabbimiz insanlığın buz tutmuş yüreğine cemre düşürsün.
Düşürsün ki yüreklerde donan sevgi, şefkat, merhamet duyguları kalplerdeki buzların erimesiyle çağlayan sulara dönüşsün insanlığın çoraklaşmış olan bu duygularını yeniden yeşertsin.
Yeşertsin ki mazlum ve mağdurların kurtuluşuna vesile olsun.
Cumamız hayra vesile olsun.
Selamlarımla.
GÜNDEM
29 Mart 2023SPOR
29 Mart 2023SPOR
29 Mart 2023SPOR
29 Mart 2023GÜNDEM
29 Mart 2023GÜNDEM
29 Mart 2023GÜNDEM
29 Mart 2023Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.