İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, Cemal Kaşıkçı’nın nişanlısı Hatice Cengiz tarafından cinayet davasının Suudi Arabistan’a devredilmesi kararına yapılan itirazı, Adalet Bakanlığı’nca verilen “devrin uygun görülmesi” kararının mahkemenin denetleme yetkisi kapsamında olmadığı gerekçesiyle reddetti.
T24’ten Tolga Şardan‘ın haberine göre; ret kararına muhalif kalan Mahkeme Başkanı, “Davanın devri, sanıklar açısından ”kendi davalarının yargıcı olmak” sonucunu doğuracaktır” ifadelerini kullandı. Türkiye’nin Mavi Marmara davasında da tazminatı kabul ederek uluslararası içtihat oluşturma fırsatlarını heba ettiğini kaydeden Başkan, “Söz konusu davalarda bize yakışan, taleplerimize duyarsız kalan ülkelerin bu tavırlarını uluslararası platformlarda dile getirmek suretiyle hukuksuzluk ve zorbalığın önüne geçecek kurumların oluşmasında ön ayak olmak iken, ne yazık ki bu fırsatlar kaçırılmıştır. Davalar bozulan ikili ilişkilerin düzeltilmesine diyet olarak verilmiştir”
“DENETİM YETKİMİZ YOK”
Cemal Kaşıkçı’nın nişanlısı Hatice Cengiz, Adalet Bakanlığının olumlu görüşü üzerine İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen davanın durdurulması ve Suudi Arabistan’a devredilmesi kararına itiraz etmişti. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, bir üst mahkeme sıfatıyla itirazı değerlendirerek reddetti. Oy çokluğuyla verilen ret kararında, 6706 sayılı Uluslararası Adli İşbirliği Kanunu uyarınca Adalet Bakanlığı tarafından verilen davanın devrinin uygun görülmesi kararının, Merkezi Makamın takdir yetkisinde kalması nedeniyle mahkemenin denetim yetkisinde olmadığı belirtildi.
“REDDEDİLECEĞİ AŞİKAR”
Mahkemenin kararına Başkan Nimet Demir muhalif kaldı. Demir, üç sayfalık şerh yazısında önemli tespit ve değerlendirmelerde bulundu. Devir kararının dayandığı 6706 sayılı Uluslararası Adli İşbirliği Kanunu’nda, “talebe konu fiil nedeniyle kişi daha önce Türkiye’de yargılanmışsa, devir talebi kabul edilemez” hükmünün yer aldığını belirten Başkan Demir, Türkiye’de yargılanan 26 sanıktan 11’inin Suudi Arabistan’da yargılandıklarını hatırlattı. Demir, bu nedenle “Mükerrer yargılama yasağı kapsamında bu sanıklar yönünden davanın reddedileceği aşikardır” diyerek, devir kararının, 6706 sayılı Kanuna aykırı olduğunu kaydetti.
TEMİNAT ALINMADAN DEVREDİLDİ
Suudi Arabistan ceza mevzuatında ölüm ve bedensel cezalar bulunmasına karşın, Adalet Bakanlığının, davanın devrine ilişkin kararında sanıklarla ilgili ölüm cezası veya insan onuru ile bağdaşmayan bir ceza verilmemesine yönelik teminat almadığını da vurguladığı şerh yazısında, Adli İş Birliği Kanununda “İade talebinin, ölüm cezası veya insan onuru ile bağdaşmayan bir ceza gerektiren suçlara ilişkin olması” halinde iade talebinin kabul edilemeyeceği” hükmü bulunduğunu anımsattı. Başkan Demir, devir kararının bu nedenle de kanuna aykırı olduğunu kaydetti.
“KANUN MAĞDURU UNUTARAK YAPILMIŞ”
6706 sayılı Adli İşbirliği Kanununa yönelik eleştiriler de yapan Başkan Demir, “kanun sanık hakları dikkate alınarak oluşturulmuştur. Suçtan zarar gören ve şikayet hakkı bulunan taraf bu kanunda adeta unutulmuştur” değerlendirmesini yaptıktan sonra Kaşıkçı’nın öldürülmesi süreci hatırlattı. Demir, şerh yazısında, İstanbul’da görülen davanın iddianamesine göre, Kaşıkçı’nın Arap Baharı’nı desteklediği ve Muhammed Bin Salman’ın birinci veliaht olarak atanmasını eleştirdiğini anımsattı.
“AZGIN VE MÜCRİM YÖNETİCİLER VATANDAŞI SUSTURDULAR”
Başkan Demir, muhalefet şerhinde şu tespitlerde bulundu:
“Bu durumdan rahatsız olan yönetici elitlerin maktul Cemal’i susturma planları çerçevesinde Suud ordusunda önemli görevler üstlenen 15 kişiyi İstanbul’a gönderdikleri, gönderilenler içerisinde 3 Tuğgeneral, 2 Yarbay, 2 Teğmen ve 8 İstihbarat elemanın yer aldığı görülmektedir. İddianamenin olaya ilişkin kurgusu irdelendiğinde, Arapça tabirle “bağy” değil, “tağy” halinin mevcut olduğu, yani vatandaşın kamu düzenini ihlalinden ziyade, azgın ve mücrim bir kısım kamu yöneticilerinin muhalif bir vatandaşı susturmaları söz konusudur.
“KENDİ DAVALARININ YARGICI OLACAKLAR”
Davanın devrini ele alan 6706 Sayılı Kanun, Devlet yönetiminde birinci derece görev üstlenen kişilerin yönlendirmesi ile yüksek rütbeli askerlerin muhalif bir vatandaşa karşı cürüm işlemesi halini öngörememiştir. Bu nedenle olmalı ki, mağdurun unutulduğu 6706 Sayılı Kanuna göre verilen devir kararına, davanın devredildiği ülkenin ceza kanunlarında idam ve bedensel cezalar bulunmasına rağmen sanıkların hiç biri itiraz etmemiştir. Davanın devri her şeyden önce adaletin tahakkuku amacıyla oluşturulan 6706 Sayılı Kanuna haksızlık teşkil edecektir. Bu çerçeveden baktığımızda, söz konusu davanın devri, sanıklar açısından ”kendi davalarının yargıcı olmak” sonucunu doğuracaktır”
ULUSLARARASI SÖZLEŞMELERE DE AYKIRI
Suudi Arabistan’da ölüm ve bedensel cezalar bulunmasının Birleşmiş Milletler İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşmesine de aykırı olduğunu belirten Başkan Demir, Türkiye’nin de bu sözleşmeyi imzaladığını anımsattı. Demir ayrıca, Türkiye’nin de onayladığı “Ceza Kovuşturmalarının Aktarılmasına Dair Avrupa Sözleşmesi’ne” göre, kovuşturmanın aktarılabilmesi için talep eden devlette en azından bir ceza soruşturmasının bulunması gerektiğini, buna karşın Suudi Arabistan’da aktarılan davanın 11 sanığı yönünden hüküm verilirken, 15 sanık yönünden de takipsizlik kararı verildiğini belirterek, “Bu durumda aktarılan devlette yürütülen bir soruşturma bulunmadığı, dolayısı ile aktarma kararının Sözleşmenin 8. Maddesine aykırı bulunduğu anlaşılmaktadır” dedi.
“SUUD YARGISININ ZAAFİYETİ ORTADA”
Aynı sözleşmeye göre, davanın nakli için nakledilen ülkenin yargısının, nakleden ülkenin yargısından daha iyi olması gerektiğinin belirtildiğini vurgulayan Başkan Demir, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Yargının iyi olmasından maksat, işlenen suçun tüm boyutları ile araştırılması, tüm delillerin toplanması, faillerin tamamının ortaya çıkarılması, eylemi gerçekleştirenlerin etkin bir şekilde cezalandırılmasıdır. Riyad Ceza Mahkemesi 1. Ceza Dairesinin duruşma zabıtları ve verdiği karar İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi dosyasına getirilmiştir. Suud Adli Makamlarının gönderdikleri duruşma zabıtları incelendiğinde; istihbarat örgütünün başkan yardımcısı olan sanık Ahmed Bin Muhammed el-Asiri İstanbul’a gönderilen ekibi oluşturan kişidir. Savunmasında, ekibe, Cemal Kaşıkçı’yı getirmelerini emrettiğini, öldürülmesini istemediğini belirtmiştir. El-Asiri’nin bu savunmasına itibar edilmesi halinde bile eylemi kastın aşılması suretiyle adam öldürme suçunu oluşturmaktadır. Anılan maddeye göre üst hadden 16 yıl hapis cezası alması gerekirdi. Oysa hakkında beraat kararı verilmiştir. Yine emri, kimin isteği ile verdiği, el-Asiri’ye lütfedilip sorulmamış, böylece daha üst düzey yöneticilere ulaşılmaktan imtina edilmiş, soruşturma ve kovuşturma el-Asiri’de hitama erdirilmiştir. Zikredilen iki örnek Suud yargısının zaafiyetini ortaya koymaya yeterlidir. Olayımızda davanın naklinde, nakledilen ülkenin yargısının, nakleden ülkenin yargısından daha iyi olması gerekir şartı tahakkuk etmediğinden, davanın nakli kararı bu haliyle de yanlış olmuştur”
“TEAMÜL OLUŞTURMA FIRSATI HEBA EDİLMEKTEDİR”
Başkan Demir, bu tarz devir kararları ile uluslar arası alanda insan hakları ve hukukun üstünlüğü ilkelerine göre teamül oluşturma fırsatının da heba edildiğini ifade etti. Ortadoğu Coğrafyasında ceza davası konusunda Kaşıkçı olayı dışında iki önemli olay daha anımsadığını belirten Demir bunlardan birinin, Yahudilerin imhasını içeren ”Nihai Çözüm” önerisini gerçekleştirmede önemli rolü olan Otto Adolf Eichmann’ın, Mossad Ajanları tarafından Arjantin’den İsrail’e getirilmesi ve yargılanarak idama mahkum olmasının olduğunu, diğerinin de Gazze’ye yardım götürmek isteyen Mavi Marmara ve beraberindeki 6 geminin İsrail askerlerince saldırıya maruz kalmaları olduğunu kaydetti.
“İSRAİL TAZMİNATLA KURTARDI”
Demir, Mavi Marmara konusunda açılan davada, İsrail’in sanıkları iade etmediği, tazminat teklifinde bulunduğu ve tazminatın kabul edilmesiyle davanın düşürüldüğünü hatırlattı. Üçüncü önemli olayın ise Kaşıkçı cinayeti olduğunu belirten Başkan Demir, Suudi Arabistan’ın da sanıkları iade etmediğini ve sonrasında devir talebinde bulunduğunu ve bunun kabul edildiğini kaydederek, “İsrail Hükümeti, kendi soydaşlarına karşı başka ülkede cürüm işleyen Otto Adolf Eichmann’ı, yine bir başka ülkedeyken zorla kaçırıp, kendi ülkesine getirip, yargılamayı, kendisi için bir hak olarak görürken, Mavi Marmara diye adlandırılan davaya konu eylemi gerçekleştiren ve ülkesinde bulunan kişileri uluslar arası sözleşme çerçevesinde talep eden davanın görüldüğü ülkeye teslimden imtina etmiş, tazminat ödemek suretiyle işi kotarmıştır” değerlendirmesinde bulundu.
ZORBALIK PRİM YAPIYOR, BU TAVIR TEAMÜLE DÖNÜŞECEK
Demir, şerh yazısında şu ifadeleri kullandı: “Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi eylemini gerçekleştiren kişilerin Suudi Arabistan tarafından himaye edilmesi üzerine, eylemin gerçekleştirildiği ülkemizde, yargılamaları mümkün olmamış, dava, sanıkları himaye eden ülkeye devredilmiştir. Zikredilen üç olayda da hukuk tanımazlık ve zorbalığın pirim yaptığı aşikardır. Uluslararası alanda işledikleri suçlardan dolayı ciddi manada yargılanmayıp, müeyyideye uğramadığını gören zorba yönetimler, bu durumdan cesaret alarak eylemlerini pervasızca sürdürecekleri, zaman içerisinde bu tavrın teamüle “sünnete” dönüşeceği kabulden varestedir.
DAVALAR BOZULAN İKİLİ İLİŞKİLERİN DÜZELTİLMESİNE DİYET OLARAK VERİLDİ
Birinci olayda (Otto Adolf Eichmann) ülke olarak bir inisiyatifimiz yoktu, ancak son iki olayda rolümüz önemliydi. Söz konusu davalarda bize yakışan, taleplerimize duyarsız kalan ülkelerin bu tavırlarını uluslararası platformlarda dile getirmek suretiyle hukuksuzluk ve zorbalığın önüne geçecek kurumların oluşmasında ön ayak olmak iken, ne yazık ki bu fırsatlar kaçırılmıştır. Davalar bozulan ikili ilişkilerin düzeltilmesine diyet olarak verilmiştir”
“ACZİYET” VURGUSU
Devir kararı kamu vicdanını yaralar niteliktedir. İddianamede Cemal Kaşıkçı’nın muhalif tavrı nedeniyle Suud yetkililer tarafından ölümle tehdit edildiği, kendisine zarar veremeyecekleri inancıyla Türkiye’de bulunduğu, bunu yakın çevresine söylediği zikredilmektedir. Cemal Kaşıkçı’nın ülkemizde bulunduğu sürece canı, malı ve ırzı Halkımızın, dolayısı ile Devletimizin tekeffülü altındadır. Suud yetkililerinin Ülkemizde Cemal Kaşıkçıya karşı gerçekleştirdikleri pervasız ve hunharca cinayet, Ülkemizin ”emin belde” vasfına, Devletimizin onur ve saygınlığına büyük bir saldırıdır. Bu eylem nedeniyle kamu düzeni ciddi bir şekilde zarar görmüştür. Eylemi gerçekleştiren faillerin bulunup, yargılanması, eylemleri ile mütenasip müeyyide uygulanması suretiyle sarsılan kamu düzeninin tamiri elzemdir. ”Ne yapalım Suud yönetimi yargılamak için sanıkları vermiyor” acziyeti içinde davanın devri ve sanıklar hakkında kırmızı bültenin kaldırılması, toplumun adalet, eşitlik, dürüstlük gibi değer yargılarıyla bağdaşmadığı kanaatindeyim”
SPOR
05 Kasım 2024GÜNDEM
05 Kasım 2024GÜNDEM
05 Kasım 2024GÜNDEM
05 Kasım 2024UNCATEGORİZED
05 Kasım 2024EKONOMİ
05 Kasım 2024GENEL
05 Kasım 2024