Bilindiği gibi hepimiz bu dünyada misafiriz.
Her dünyaya gelen ömrünü tamamlayınca öbür
dünyaya göçüp gitmektedir.
Yüce Rabbimiz Mülk Suresi 2. ayetinde “O ki, hanginizin daha güzel işler yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O mutlak galiptir, çok bağışlayandır.” diye buyurmaktadır.
Ayette belirtilen hayat dünya ve ahiret hayatıdır.
Dikkat çekici olan önce ölümden sonra hayattan bahsediliyor olmasıdır.
Burada bir hatırlatma ve uyarı olduğu açıkça kendini belli etmektedir.
Önce ölümden ardından hayattan bahsedilmesini, ölümden sonra bir ahiret hayatı vardır!
Ve fani olan bu dünya hayatını ölümü hatırdan çıkarmadan, kendimizi ahiret hayatına hazırlayarak yani Allah’ın cc rızasını ve cennetini kazanmaya çalışarak yaşamamız gerekir şeklinde anlayabiliriz. (Doğrusunu Allah cc bilir.)
Bu dünyada çeşitli şekillerde imtihan olmaktayız.
Canımızla, malımızla, evlâtlarımızla sağlığımızla, hastalıklarımızla, zenginliğimizle, fakirliğimizle,
makam, mevki sahibi olmamızla, gençliğimizle, ihtiyarlığımızla, bekârlığımızla, evliliğimizle, imkânlarımızla daha birçok şeyi sayabiliriz.
Herkes kendi konumuna göre imtihan olmaktadır.
İmtihanı kaybetmemek için ilk önce en kıymetli olan imanımızı nefsimiz, şeytanın ve şeytanlaşmış insanların hileleri, günahlar ve dünyevî cazibelere kaptırmadan muhafaza etmeli, bunu yapabilmek için de irademizi asıl irade sahibi olan yüce Rabbimizin göstermiş olduğu
doğru yolda kullanmalıyız.
Hepimiz bu dünya da misafir ve faniyiz.
İç dünyamız ebedî bir hayata yöneliktir.
Bedenen ve ruhen çok büyük bir sıkıntı içinde olan çok az insan ölümü arzu etmiş olsa da, kimse ölmeyi istemez.
İşte bu ölmeme, ebedî kalma arzumuzu, ebedî kalma duamızı yüce Rabbimiz bizim için cenneti yaratarak kabul buyurmuştur.
Ancak cennetin yolu da bu dünya imtihanını kazanmaktan geçmektedir.
İmtihanı kazanmak için de dünya hayatımızı Rabbimizin emirlerine uyarak, yasakladıklarından
kaçınarak yaşamamız gerekmektedir.
Kısacık bir düya hayatı için gece gündüz çalışıp gayret göstermekteyiz.
İmtihanı kaybetmemiz ve ahiretimizi berbat etmemizin sebebi olarak hangi geçerli ve mantıklı bir mazeret gösterebiliriz?
Hangi mazeretimizi göstermeye kalksak, dünya malını, çekilen sıkıntıları ileri sürsek Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) ve diğer peygamberlerin yaşadıklarının yanında bizim mazeretimizin bir geçerliliği olabilr mi?
Dünya malı bizi oyaladı desek servet sahibi olan Peygamberler de vardı.
Ahiretini ihmal etmeyen zenginler yok mu?
Dünyaya gelirken canımızdan başka bir varlığımız yoktu.
Giderken de nelere sahip olduysak hepsini geride bırakıp kara toprağın bağrına gireceğiz.
Bazılarımıza kara toprak da nasip olmayabilir!
Mezarlıklardan ibret almamız gerekir.
Oralarda zengin ile fakir, yüksek rütbeli ile er, genç ile ihtiyâr, hayatında makam mevki sahibi olanla, hayatını sade bir şekilde tamamlayan yan yana yatmaktadır. Mazeret olarak şeytanı gösterecek olsak; hür irademiz karşımıza çıkacaktır.
Şeytan sadece bir davet edicidir! Kimseyi zorlamaya yetkili değildir. Çünkü şeytan “Bana ömür ver; kıyamete kadar kullarını sana ibadetten alıkoyayım” dediği zaman
İsra suresinde belirtildiği gibi “Benim gerçek kullarıma senin asla bir hakimiyetin olamayacaktır.
Rabbinin onları koruyucu olması yeter de artar!” ilâhi cevabıyla karşılaşmıştır.
Mesele dönüp dolaşıp iradelerimizde düğümlenmektedir.
Bu düğümü çözmek de bizlere düşmektedir.
İnşâallah iradelerimize sahip çıkıp bu dünya imtihanımızı kazanarak Rabbimizin rızasına ve cennetine ulaşacağız.
Yüce Rabbim bizlere dünya imtihanını kazanıp rızasına ve cennetine kavuşan kullarından olmayı nasip eylesin.
Cumamız hayra vesile olsun.
Selamlarımla.
SPOR
08 Aralık 2024GÜNDEM
08 Aralık 2024GÜNDEM
08 Aralık 2024GÜNDEM
08 Aralık 2024UNCATEGORİZED
08 Aralık 2024EKONOMİ
08 Aralık 2024GENEL
08 Aralık 2024