DOLAR 32,3301 0.23%
EURO 35,0913 -0.12%
ALTIN 2.299,870,99
BITCOIN 22791750,57%
İstanbul
19°

AÇIK

16:44

İKİNDİ'YE KALAN SÜRE

Yıl 1997 ve 28 Şubat. Soğuktu çok soğuktu!

Yıl 1997 ve 28 Şubat. Soğuktu çok soğuktu!

ABONE OL
Mart 2, 2023 23:20
Yıl 1997 ve 28 Şubat. Soğuktu çok soğuktu!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

2015 yılında 28 Şubat’ ın yıl dönümünde kaleme aldığım yazımı sizlerle yeniden paylaşmak istiyorum.

Bu yazdıkları hikaye değil. Maalesef bu ülke de yaşanmış gerçeklerdir.

Özellikle gençler iyi okumalı,

“Bir özlemin, isteğin, arzunun, duanın adıydı, mitinglerin gür söylemiydi: ERBAKAN BAŞBAKAN…

Vakit gelmiş, özlem gerçek olmuştu ve Milli Görüş lideri dualarla, yaşlı gözlerle artık Başbakan koltuğundaydı.

Horlanan, hakir görülen, itilen, kakılan inançlı kesim gecesini gündüze katmış ve karşılığını almıştı.

Zaman dardı ve hızlı hareket etmek gerekiyordu.

Milli Görüş farkını bütün ülke yaşamalıydı

‘Yeniden Büyük Türkiye’ kurulacaktı  

İmalata, ihraca dayalı ağır sanayi, üreten ve karşılığı alan ülke insanı.

Adeta dev bir seberberlik başlıyordu

Erbakan’ı hiç sevmeyen, istemeyen batı ve siyonist yapılanma bu durumdan ciddi rahatsız ve daha ilk günden çelme atma, kumpas kurma senaryolarına başlamıştı bile…

Erbakan’ ın, koalisyonla da olsa Başbakan olması onlar açısından rant kaybıydı.

Bir gün dahi Başbakalık koltuğunda oturmasına tahammülleri yoktu.

Erbakan’ın inancına, imanına düşmandılar kin ve nefret içindeydiler.

Rahmetli Hocam, her şeyin en ince detayına kadar farkındaydı.

Bütün karşı duruşların yanında birde ikna, idare etmesi gereken iktidar ortağı Tansu Çiller ve Partisi DYP vardı.

Ve işi çok zordu!

Hayatı hep mücadeleyle geçmiş birisi için gözünü budaktan sakınma zamanı değildi

Hocayı mecliste dahi görmek istemeyenler, birazda mecburiyetten ortaklığa razı oldular ve 28 Haziran 1996 yılında 54. hükümet Necmettin Erbakan Başkalığında kuruldu.

Ülkenin sahibi olduklarını düşünen ve kendilerinde her şeyi hak gören zihniyet kuduruyordu!

“Gericiler, irtica hükümet olmuş ve islami kurallar her alanda geçerli hale gelecek, kendinlerine yaşam alanı kalmayacak, kaymaklar, bal – börekler olmayacak, hükümetler kurup, bakanlar atayamayacaklardı.”

28 Haziran 1996 itabariyle başladı belden aşağı, haince alçaklıklar

İtibarsızlaştırma çalışmalarına tüm acımasızlıklarıyla start verdiler.

Hükümette vakit kaybetmedi ve hemen kollar sıvandı.

Denk bütçe yapıldı, geleni gideni devlet bilmek zorundaydı.

‘Hayal’ deyip alaya aldılar.

54.hükümet, memurlara yüzde yüze yakın maaş artışı vererek hızlı giriş yaptı, kamu çalışanlarının artış oranıda enflasayona endesklendi, otomatik her ay enflasyon maaşa yansıtılacaktı.

“Kaynak nerede itirazları, burun kıvırmalar” vakit kaybetmedi.

Karşı duruşa ilk golu yemişti.

İşçi ağalarına, sendikalara ne gerek vardı bundan sonra …

Havuz sistemi oluşturuldu, devletin, milletin parası, devletin bankalarına yatırılacak, özel bankaların komisyonlarından kurtarılacak ve devletin parasını, devlete satıp milleti soymalarına izin verilmeyecekti …

Ülke artık soyulmayacak, millet kazanacaktı.

Rantiye iç savaş çıkarmak için hazırda bekliyordu ve düğmeye basıldı “ya millet, ya biz’ diyorlardı.

Erbakan hoca, millet dedikçe ellerindeki gazete medya kanallarıyla akla, hayale gelmeyecek taaruzlar, hayasızlıklar yapılıyorlardı,

Hükümet, Erbakan gitsin, isterse Ülke batsın!

***

Dış politikaya da hızlı giren Erbakan, batı yerine yönünü doğuya çevirmiş ülke menfaatlerini dış politikalarada yansıtmıştı.

Çekiç güç işlevsiz hale getirildi. D-8 ler bir anlamda islam birliği kuruldu, ticaret anlaşmaları yapıldı.

İslam ülkelerinin batıya bağımlılığı ortadan kalkacak, sömürülmekten kurtulacak ve tam bağımsız hale geleceklerdi.

Birlikte yeni markalar üretilecek, tüm dünya ya pazarlanacak, sınırlar kaldırılacak, aralarında gümrüksüz ticaret yapılacak yer altı yer üstü bütün kaybaklar rantabl hale getirilecekti.

11 Aylık Erbakan dönemi için daha onlarca milletin çıkarına alınmış, yapılmış icaratları sıralayabiliriz.

11 ayda şaha kalkmış, huzuru yakalamış, memurun,esnafın yüzünü güldürülmüş, iç ticaret hacmi büyümüş, dış ticaret ivme kazanmış bir Türkiye Cumhuriyetini içerdeki kadim dostlarınında, dış mihraklar, siyonist,emperyalist dünyanın da işine gelmiyor ve hükümeti devirmek, Erbakan’ı indirmek için her türlü pervasızlığı, insafsızlığı, ahlaksızlığı, vicdansızlığı, yalanı, dolanı devreye sokmaktan hiç çekinmiyorlardı.

Hükümetin başarısı bir dahaki seçimlerde Refah Partisi’ ni tek başına iktidar yapacaktı ve bu günden önlem almak gerekiyordu.

Meclis’ teki muhalifler hükümete her ay bir gensoru veriyorlardı.

Erbakan ve Hükümeti hem meclistekilerle hem dışardakilerle hem onların içerdeki iş birlikçilerine karşı koymak durumumdaydı.

Hükümet ortağı Tansu Çiller ve partisi DYP’ de yan çizince oyuna gelince, kopmalar başlayınca olanlar oldu.

Milli olan bir hükümet, gayri milliler tarafından 30 Haziran 1997 yılında fiili bir darbeye kurban edildi

Olanda Ülkeye oldu!

***

Şimdi gelelim hala hafızalarda taze kalan ve kalması gereken derslik konulara …

28 Şubat 1997 darbesinin üzerinden 15 yıl geçti

Henüz o yıllarda hayatta olmayanlar bu gün 15 yaşında ve hayatı anlayacak olgunluğa ermek üzereler

İnsan hafızası çabuk unutuyor.

Hatırlamakta, hatırlatmakta fayda var bu günlerin kıymetini bilmek bir dönemim çekilen zülümlerini anlamak, zalimlerini tanımak ve geleceğe umutla bakmak adına

O günün koşullarına karanlık dehlizlerine vakıf olmak lazım.

***

Bilikte hatırlıyoruz;

-Bir Cumhurbaşkanı vardı. 

iki de bir laik-çağdaş Türkiye diye bağıran, “başörtülüler Arabistan’ da okusun” diye haykıran namı diğer çoban Süloydu reisi cumhur, nurlu Süleyman diyorlardı zat-ı aline.

-Ülkenin inaçlı kadrolarının PKK’ dan daha tehlikeli olduğu söyleyen bir Oramiral vardı Deniz Kuvvetleri komutanı Güven Erkaya,meğerse ordumuz o dönem PKK’ yı dost, milleti düşman bilmişte bizim haberimiz olmamış.

-MGK, islama savaş açmış ve ülke savunmasını bırakıp, Kur’anı Kerim’ le savaşa başlamıştı.

-TÜSİAD, denen kuruluş milli değilmiş meğer. Amerika’ nın, siyonizmin, batının emparyalizm uşaklığına soyunmuştu.

-İşçi haklarını savunsun, korusun diye kurulan sendikaların işçi umurlarında bile değildi, aldıkları talimatın gereğini yapmak, efendilerine ne kadar sadık olduklarını kanıtlamak istiyorlardı.

-5’ li çete, sendika ağalarını unutmadık, unutturmayacağız.

-Genel Kurmay İkinci Başkanı olan Orgeneral Çevik Bir vardı, sanki kraldı.

-Demokrasiye balans ayarı verdiği söyleyip, tankları yürütüyordu. Düşmana hücum etsin, ülke savunması yapsın diye alınan tankların namlusunu millete çevirmişti.

Adam Kabadayılığa soyunmuş,  edep dışı bir şeklide, üstelikte hanım olan bir İçişleri Bakanına, bakanlık önünde kazığa oturtacağını söyleme küstahlığını bile meziyet gibi sergiliyordu ayan beyan.

Adam dediysem anlayın işte!

-Genel Kurmay Başkanı vardı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, generalleri toplayıp hükümete ültimatom veren adam.

-Genel Kurmay Başkanı vardı Hüseyin Kıvrıkoğlu, “28 Şubat bin yıl sürecek” diyen adam.

-Bir general vardı Osman Özbek denenilen adam. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına küfür etmeyi askeri görev, marifet sanan müptezel!

-Bir batı çalışmaya grubu vardı. Kendilerini azrail zanneden millete zalimlik yapmayı anayasal hak olarak gören.

-Peygamber ocağı bilip, kınalar yakıp güle oyanaya asker olmayı şeref saydığımız bir ordumuz vardı. Neredeyse top yekün Hz. Peygamber’ e savaş açan.

-Bir YÖK vardı. Başkanı vardı Kemal Gürüz. İstanbul Üniversitesi Rektörü vardı Kemal Alamedaroğlu, işgal dönemimde Fransızların yapamadığını yapıp ve kızların başörtüsünü başından çekip alan.

-İkna odaları vardı, yüce islamı dinini gericilik sayan.

-Polisimiz vardı “sizler de çok oldunuz” diyen.

-Bir Mesut Yılmaz vardı. 

İsminin önünde Başbakan yazan, milletten alamadığı yetkiyi askerden alan, “siyasi hayatım bitsede bu İmam-Hatipleri kapatacağım” diye avaz avaz mikrofon patlatan.

-Bir Bülent Ecevit vardı inancından örtünmüş olan bir hanım vekile, “şu kadına haddini bildirin” diyen.

-Bir Devlet Bahçeli vardı “başörtüsü sorununu çözeceğiz” diye söz veren, meclise seçtikleri başörtülü vekilin başını açarak sorunu çözdüğünü zanneden.

-Bir İstanbul valisi vardı Erol Çakır, daha sonra kıvırıp “İstanbul’ u ben yönetmiyorum” diyen.

-Bir Adil Serdar Saçan vardı. Polis müdürü, inançlı insanlara işkence etmeyi görev bilen.

-Bir patron vardı Başbakan’ a giydiği pijmayı gösteren, sivil generalliğe soyunup darbe yapan Aydın Doğan…

-Yeni yetme abilerini örnek alan biri daha vardı. Sonradan ben kullanıldım diyen Dinç Bilgin…

Uğur Dündar vardı. Tezgahlar kurup, milleti aşağılayan,islam düşmanlığına soyunan, içindeki zehri şerbet diye yutturan adam.

-Fatih Altaylı vardı. Hala pişkin pişkin proğram yapabilen, başörtülü kızlara açık açık ağır küfürler eden

-Bir Tuncay Özkan vardı. Kendini İstanbul valisi zanneden.

-Bir Cumhuriyet başsavcısı vardı Vural Savaş, talimatla çalışan. Refah Partsisini kapattırıp inançlı insanlara, kan emici vampirler, habis ur diyebilen.

-Bir Nuh Mete Yüksel vardı. Gece yarısı hanım bir vekilim evine baskın yapıp, seni tutuklayacağım deme terbiyesziliğinde olan.

-Bir Anayasa Mahkemesi vardı. Anayasayı çiğneyerek suç işleyerek aldığı talimatla parti kapatan.

-Bir Anayasa Mahkemesi Başkanı vardı Adı: Yekta Güngör Özden. Her şeyi ben bilirim diyen bir kendini bilmez.

Yüksek Yargı mensuplarımız vardı. Koşa koşa Genel Kurmay Karargahına gidip esas duruşa geçip, talimat alan.

Anlı şanlı basın mensuplarımız vardı. “Bir emriniz var mı, buyrun paşam diyen. Asker gördüğünde esas duruşa geçen.

-Bir hocamız vardı adı: Fettullah Gülen, başörtüsü esas değil, teferruattır diyen.

Refah Partisini kapatın,bunlar dine zarar veriyor diyerek ümmeti üzen!

-Aczmendiler vardı. Lideri diye ortaya endam edilen Müslüm gündüz. “Şeriat devleti kuracağız, cumhuriyeti yıkacağız” diye Ankara’ nın göbeğine kadar getirilen.

-Bir şeyh vardı Ali Kalkancı. Kendine hatunları kalkan eden

-Fadime şahin – Emire Kalkancı vardı aldıkları görevleri ifa eden.

Vardı vardı vardı.

Kimler vardı kimler.

Buraya bu kadarını sığdırdık

Hepsi Allah katında kayıtlı, 

milletin nazarında suçlu!

Belki bu gün hesap vermekten kurtuldular, bunun ahireti de var!

İlahi adaletten kaçmak mümkün değil!

Geriye dönüp bir bakın neler bıraktınız. Tevbe edin ve gidin o insanları bulup helallik alın, zülemle abad oldunuz bilesiniz ki ahiretiniz berbattır.

Bıraktığınız enkaz: zülümdür, zalimliktir.

Hiç mi insafınız, vicdanınız yoktu be adamlar!

***

Sonuç;

Seçimle gelmiş bir Başbakan darbeyle cebren iktidardan uzaklaştırıldı, yemediği küfür,  hakaret kalmadı

Partisi hukuka rağmen  kapatıldı.

İBB Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Belediye başkanlığından alınıp, hapse atıldı.

Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Şükrü Karatepe,

Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız, hem belediye başkanlığından oldular hemde ülke dar, hayatları zindan oldu.

Milletvekilleri Merve Kavakçı, Şevki Yılmaz, Hasan Mezarcı, Hasan Hüseyin Ceylan daha birçok isim hedef tahtası haline getirildi.

Hem görevden alındılar hem hapse atıldılar hemde ömür boyu siyasetten men edildiler.

Binlerce siyaset, ilim – bilim insanı, asker, akademisyen, öğrenci, iş insanı – esnaf, gazeteci – yazar hayatından bezdirildi, ülke dar edildi.

Milyonlarca ülke insanı vatansever fişlendi.

Bankaların içi boşatıldı.

Ülke insanın söylenen rakam 30 milyar doları aşkın parası gasp edildi.

Toplam zararın bir başka deyişle çalınan, iç edilen miktarın 200 milyar doların üzerinde olduğu hesaplanıyor.

Ülke uçurumun dibine itildi.

İflas noktasına getirildi.

Memur maaşı ödemek için darp hane sürekli çalıştırıldı.

Paramızdaki sıfırları okuyamaz, sayamaz hale getirildik

Ekonomik krizler birbirini kovaladı.

Enflasyon üç haneleri rakamlara ulaştı.

Faizlerin önü alınamaz oldu.

Ülke kaynakları yurt dışına kaçırıldı.

İşin aslı; “cambaza bak” diyerek ülkemiz soyulup, soğana çevrildi. 

Ülkenin geleceği olan genç beyinler devletin okulların dışına atıldı.

Bir çok değer kim vurduya gitti.

Ben bir kısmına değinebildim.

28 Şubat’ ı anlatan, sır perdesini ortaya döken kitapların okunmasını tavsiye ederim.

Devlet, 28 Şubat sürecini okullara ibret olsun diye ders olarak koyması lazım.

Tarihimiz bilinmeli ki, kim hain, kim vatansever herkes bilsin.

Bu gün Ak Parti İl – İlçe – Kadın – Gençlik Kollarında siyaset yapanlara 28 Şubat 1997 öncesini ve sonrası bilmiyorsanız lütfen acilen araştırın ve oradan kendinize ödevler çıkarın. 

Şimdi oturduğunuz koltuklar, makamlar nasıl kazanılmış, hangi mücadeleden çıkılıpta, ne acılar çekilmiş, yaşanan travmalar kimlere ne hasarlar vermiş, ne bedeller ödenmiş …

Bendeniz o günlerde genç bir siyasetçi olarak Refah Partisi Gençlik Kolları ilçe Başkanıydım. Bizzat süreci yaşamış, gaz bombası yemiş, afiş ve pankart asmaktan ötürü karakollara alınmış bir partili ve davasına inanmış, ölümü göze almış bir neferdim. İstanbul’ daki her eylemin içinde yer aldım, davamı gururla, inançla, korkusuzca savundum.
Çok göz yaşı döktük, her an ümmete dua içinde olduk.

Hiç umudumuz kaybolmadı, inancımız katlandı.

O gün şer gibi görünenler, bugün daha iyi anlıyoruz ki hayra vesile olmuş.

Allah yolunda olanlar için her zaman müjdeler vardır.

Şimdi rahat rahat oturulup keyif çatanlara, yanlış yapanlara diyorum ki: o makamların, koltukların bedeli acıyla, gözyaşıyla ödendi. Yanlış yapanları fena halde çarpar.

Duam odur ki, bu aziz millet bir daha darbeler 28 Şubatlar yaşamasın!”

Şimdilerde yaşayan aktörlerin demokrat tavırlarına bakmayın. Yetkiyi, gücü eline geçirince nasıl canavarlaşırlar unutmayın.

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.