22 Ekim 2025 Çarşamba
Samsunspor, ikinci 3 puanını almak için sahaya çıkıyor: Samsunspor - Dinamo Kiev karşılaşması saat kaçta başlayacak, hangi kanaldan yayınlanacak? Maçı canlı izle
Tehlikeli büyük, sakın oyuna gelmeyelim
Mısır’a koşmak ellerindeki kanı temizlemez!
Ameli iyi olanın yardımcısı Allah’tır
Açlık sorunu bir insanlık ayıbıdır!...
Mourinho, Fenerbahçeli futbolcuları aşağılayıp, Fenerbahçe’yi sabote etti!
BİZİ KENDİ GÜNDEMLERİNE
ÇEKMEK İSTİYORLAR
Sakın bu oyuna gelmeyelim…
Onların
O çiğ o basit o çiğnene çiğnene çürümüş gündemleri var ya.. sakın itibar etmeyin!
Nedir o aldatıcı meşgul edici gündemleri?
Ona geleceğim
Ama önce bizim gündemimiz nedir onu arz etmek istiyorum.
GÜNDEMİMİZ
1- Gazze…
2- İslam dünyası ve mazlumların hamisi güçlü ve büyük Türkiye’nin kurulması için Cumhurbaşkanımız ve dava arkadaşlarının neler yaptığını anlatmak.
Bu konuda başta Harp (savaş) sanayimizin nereden nereye geldiğini takip etmek.
3- Ülkemizi soyan arsız hırsızların maksatlarını deşifre etmek…
Bunlar
Bizim ilk başta gelen gündemlerimiz…
Şimdi en son maddeden başlamak üzere
Bu maskesiz haramilerin neler yapmak istediklerine bir bakalım:
FON Şu anda konuşulan rüşvet, irtikâp, yolsuzluk, hırsızlık vs. işler alt kademede çalışan ahlaksız memur ve sözleşmelilerin yaptığı basit bir rüşvet alış-verişi değildir
Veya
Sülün Osman’ın köprü veya Galata Kulesi’ni satması gibi bir üçkâğıtçı madrabazlığı da değil…
Ya nedir?
FETÖ ile muradına eremeyen Amerika’nın yerine ikame edeceği yeni bir cephenin kurulması için oluşturulan fondur bu alınan rüşvetler
Ama bu sefer
İşin içinde İngilizler de var. Onlardan nasıl bir güvence almışlarsa hesapsız kitapsız bir şekilde milletin namuslarına teslim ettiği malları yağmalamak için daldılar ve uçan kuştan rüşvet alacak kadar hayasız bir saldırıya geçtiler.
NASIL?
Mesela;
Sıradan bir ilçe belediye başkanı, danışman, müteahhit vs. tutuklandıktan sonra yaptığı itiraflara bakıyoruz; söyledikleri şeyler inanılır gibi değil. İddianame tamamlandığında kim bilir daha neler duyacağız.
Ancak şunu anlıyoruz ki;
Bunların çoğu
Bu suçlara teşvik edilmiş hatta zorlanmışlar. Denecek ki, onların suçu yok mu?
Elbette var!
Onlar da bu işe teşne ama bu kadar büyük bir yolsuzluğa şimdiye kadar cesaret edememişlerdi.
Onlar sadece dönemi bitince ‘rahat’ bir hayat sürmek için ufak tefek tırtıklamalarla iktifa ediyorlardı. Bunu da millet sineye çekiyordu.
Ancak…
DEVLET OLAYA EL KOYUYOR
Ancak devlet, meselenin basit bir rüşvet olayından çıkıp Fetövari bir yapılanma için FON oluşturulduğunu görünce işin şekli değişti.
Belediyelere ve aracı olan şirketlere operasyonları böylece başlatmış oldu.
Şu anda işleyen süreç budur.
Yakında ortaya daha neler çıkacak bilmiyoruz.
Bizim iç meselelerde konuşmamız gereken birinci gündem maddemiz bu olmalı.
SİLAHINIZ YOKSA DEVLET OLAMAZSINIZ
İkincisi
Dirayetli, cesur ve çalışkan bir lider ve kadroya sahip olmadan bu ülkede bu başarıları yakalamak mümkün değildir.
Binaenaleyh
Bugün yapılan bu kadar yatırım ve ürettiğimiz silahların 80 yıl boyunca neden üretilmediğini sorgulayıp gündem oluşturmamız gerekir.
Çünkü;
‘Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür’ İnsanlar çabuk unutur. Nereden nereye geldiğimizi hatırlatmak lazım…
Ülkemizi 80 yıl boyunca ele güne muhtaç edip imar etmeyen, silah üretmeyip savunma sanayimizi güçsüz bırakanlar.. bizi tekrar o meşum günlere geri getirmek için çırpınıp duruyorlar.
Eğer
Dikkatli ve tedbirli olmazsak belediyelerde yaptıklarının çok daha fazlasını devletin imkânlarını ele geçirdiklerinde daha fazlasını yaparlar.
GAZZE
En önemli dış gündemimiz de Gazze, Doğu Türkistan vb. gibi mazlum coğrafyalar olmalı.
Kuds-ü Şerifin tekrar İslam toprağı olması için neler yapmalıyız diye bir derdimiz olmalı.
Bunlar bizim gündemimiz…
Gelelim onların gündemlerine.
ONLARIN GÜNDEMİ
1- “Ülkede hürriyet kalmadı baskı var” diyorlar. Binaenaleyh “Ey İngiltere, Belçika hatta bilumum Avrupa! Bize neden sahip çıkmıyorsunuz?” diye yakınıyorlar.
2- “Saray (Cumhurbaşkanlığı Külliyesi) neden 1000 odalı yapıldı? Sarayın aylık elektrik faturası ne kadardır biliyor musunuz?” (Sadece Antalya’daki 5 yıldızlı yüzlerce otelden birinin bile bu kadar fatura gideri olduğunu en iyi CHP’liler biliyor ama seçmeni aldatmak için uygun bir yöntem bulmuş kullanıp duruyorlar)
3- Pahalılık… Emekliler gibi mevzular onların demirbaş mevzularıdır.
Bu mevzuların müşterisi de çoktur. Hâlbuki tecrübe sabittir ki, onların döneminde hem daha çok pahalılık vardı hem de emekliler daha fazla mağdurdu.
4- Hacı, Hoca, Diyanet, Kur’an Kursu vb. gibi kişi ve kuruluşların itibarını zedelemek için yalan yanlış haberleri yaymak…
Liste böyle uzayıp gider ama kısaca söylemek gerekirse bunlar değil devleti idare etmek belediyeleri bile yönetemeyip ellerine yüzlerine bulaştırdılar
Ama Ülkeyi karıştırmak veya halk arasına fitne fesat sokmakta onların üstüne yok…
Bunu bilip..
Tedbirimizi buna göre almalıyız.
1967 SAVAŞINDA TÜRKİYE
VE FİLİSTİN GAZZE KATLİAMINDA TÜRKİYE
1967 Yılındaki “6 Gün Savaşı” denilen savaş bittiğinde,
Türkiye’nin adı ne masada ne de masa gerisinde hiçbir yerde geçmiyordu.
Halbuki üzerinde tartışılan toprakların üzerinden şunun şurasında 50 yıl geçmişti.
Tarihte 50 yıl değiniz nedir ki… Kıbrıs Barış Harekâtı üzerinden 51 yıl geçti
Ama her gün Kıbrıs’la yatıyor Kıbrıs’la kalkıyoruz.
Çünkü;
Kıbrıs bizimdir ve bu inancımızı 51 yıldır dipdiri tutuyoruz.
Ancak;
1967’deki Arap-İsrail savaşının ne başında, ne sonunda, ne masada ne de kapıda hiçbir yerde yoktuk.
İngilizler, bizim olan Kuds-ü Şerif’e 1917’de girmiş.. manda yönetimini kurmuş 1948 yılında da İsrail’in resmen kurulmasına onay vermişti.
Yani her kademede söz hakkına sahip olduğumuz bu topraklar üzerinde o günkü hükumetlerin ilgisizliği bugün Filistin Gazze’de bu katliamların yaşanmasına sebep oldu.
YA BUGÜN?
Bugün ise; silahların ateşlendiği ilk günden itibaren Gazze’deki süreci adım adım takip ediyor ve her fırsatta müdahale ediyoruz.
GÖRÜŞMELER
Hatta şunu diyebiliriz:
“Yapılan görüşmeler Hamas ile İsrail arasında değil, aslında Türkiye ile Amerika arasında yapılıyor” desek yanılmış olmayız.
ÇOK ŞIK KLAS BİR HAREKET
Görüşmelere katılıp
Ateşkes anlaşmasını imzalamak üzere Mısır’a gitmekte olan Cumhurbaşkanımız daha havadayken İsrail Başbakanı Katil Netanyahu’nun da toplantıya katılacağı haberini alır.
İKİNCİ “ONA MİNUTE”
Cumhurbaşkanımız, hiç tereddüt etmeden tavrını ortaya koyarak “o varsa ben yokum.” der.
Ve aldığımız haberlere göre de piste inmeye hazırlanan uçak, pisti pas geçerek tekrar havalanır.
Bir müddet Kızıldeniz üzerinde turlayan uçağımız katilin kesin olarak katılmayacağı haberi üzerine geri döner.
BÖYLE BİR CUMHURBAŞKANINA SAHİP OLDUĞUMUZ İÇİN NE KADAR ŞÜKRETSEK AZDIR
Hükumetin, 1967 yılındaki Arap-İsrail savaşındaki duruşu
aynen İzlanda’nın şimdiki İsrail-Hamas savaşındaki duruşu kadar ilgisiz renksiz ve kaypaktı.
Şimdi ise; başından sonuna kadar olayları takip eden.. yönlendiren ve en son Filistin Gazze halkını mutlak bir yok oluştan kurtaracak bir hükumet ve lidere sahibiz.
Bunun için ne kadar şükretsek azdır.
GAZZE MİTİNGLERİ
FİLİSTİN GAZZE mitingleri tek kelime ile muhteşemdi.
Gerek yurtiçinde ve gerekse yurtdışındaki mitinglere milyonlar katıldı.
İSTANBUL
Yoğun bir katılımın olacağı daha Ayasofya meydanına giderken belli olmuştu.
Tramvay ilerleyemediği için
Bizi Beyazıt durağında indirdi.
Gruplar halinde meydana ulaşmaya çalışan grupları eğer bir meydanda toplama imkânı olsaydı ortaya tarihi bir görüntü çıkacaktı.
TOPLANAMADI MI?
Hayır!
Zaten böyle bir kalabalığı bir yerde toplamak da mümkün değildi.
Neden?
Çünkü; gerek karadan ve gerekse denizden Eminönü ve Ayasofya meydanına gelmek isteyenler bir sendika veya örgütlü bir yapının mensubu değil yüreği FİLİSTİN GAZZE için yanmış bir halktı.
Birçok kişi çoluk çocuğu ile tüm ailesini toplamış gelmişti.
Binaenaleyh saatlerce süren yürüyüş ve ayakta bekleme neticesinde bu insanları yerinde tutmak mümkün olmadı.
Böyle olunca da miting alanına on binlerce kişi girmeye çalışırken binlerce kişi de yukarıda saydığım sebepten dolayı çıkmaya çalışıyordu.
FARKLI KESİMLER
Mitinge katılım hem çok yüksekti hem de çok farklı kesimlerden insanlar vardı.
Turistler de korteje katılınca ortaya enteresan bir görüntü çıktı.
Bir yanda mini etekli göbeği açıkta olanlar, diğer yanda sadece gözleri görünen hanımefendiler yan yana yürüdü.
GENÇLER
Bilhassa kapalı olsun, açık olsun genç hanım kardeşlerimizin yoğunluğu dikkatimi çekti.
Demek ki, FİLİSTİN GAZZE’den gelen görüntüler onları daha fazla etkiliyordu.
Ne de olsa ana yüreği…
Genç erkekler de öyle… Yaşlılardan daha fazlaydılar.
Yani tüm tahribata rağmen şükürler olsun.
Ümit verici bir nesil de yetişiyor.
MERZİFONLU KARA MUSTAFA PAŞA CAMİİ
Mitingden sonra ikindi namazını kılmak için Sirkeci tren istasyonunun yanındaki Kara Mustafa Camii’ne gittim.
Bu caminin bende acı bir hatırası var ona değineceğim.
Ama önce parantezi kapatayım.
Az önce mitingde gördüğüm açık genç kızlar burada başlarına bir örtü geçirip namaz kılmak için camiye girmeye çalışıyorlardı.
Ama cami küçük ve kadın cemaat ile erkek cemaat neredeyse aynı yoğunlukta.
Bundan dolayı yer bulamayanlar avluda caminin boşalmasını telaşlı bir şekilde bekliyorlardı.
PAVYON
Gelelim acı hatıraya…
1976 yılında üniversiteye (o zamanlar akademi) okumak için İstanbul’a gelmiştim.
Okula gidip-gelirken
Sirkeci tren istasyonunda inip Eminönü ’ye kadar yürür, Yıldız’dan geçecek belediye otobüsüne binerdim.
Böyle gidip-gelirken
İstasyonun yanına konmuş tahta ilanlarda dansöz resimleri olurdu.
Bu ilanlar hemen yan taraftaki pavyonda akşam dans edecek kadınların resmiydi.
Çoluk-çocuğun yoğun olarak gelip geçtiği böyle bir yerde böyle bir resim olmaz ama o zamanlar oluyordu.
Daha beteri de vardı ya, neyse… Mesela Aksaray köprüsünün altı kadın pazarlama yeriydi ve bu iş açıkça yapılıyordu.
Akşam karanlık basınca da
Valide Sultan Camii önünde adeta porno sergisi açılır kolluk kuvvetlerinden kimse gelip de “Sen burada ne yapıyorsun?” diye sormazdı.
Çünkü ülkenin sahibi yoktu…
Herkes birbirinin boğazına sarılmış sıkıyordu.
Okulda kavga, yollarda kavga, mahallelerde kavga.. şehirler bile sağ-sol diye ayrılmış günde 15-20 kişinin şehir içinde öldürüldüğü yıllardı o yıllar.
Kopuk serseriler de hamam böceği gibi karanlık gördükleri her köşeye çöküyorlardı.
Bunlar gececilerdi…
Pavyoncu ise bu işi güpegündüz yapıyordu.
O da fırsatı ganimet bilip bu tür ilan tahtalarını çoluk çocuğun gözüne sokarak şehrin en kalabalık yerinde sergileyebiliyordu.
Can korkusundan kimse dönüp “Ne yapıyorsunuz böyle? Ayıp değil mi?” diyecek halde değildi.
Yani imparatorluk bakiyesi kerim millet bu şekilde yokuş aşağı son sürat yuvarlanıyordu.
Neyse…
CAMİ VE MİLLETİN MANEVİ DEĞERLERİNE KASTEDENLER
Meğerse bu içkili, danslı fuhşiyat mekânı bir cami değilmiymiş.
Sıradan bir gazino-pavyon olsa bile açık-saçık dansçılarını bu şekilde ‘kamusal alanda’ sergilenmesi olacak şey değil ama üstelik mekân eski bir cami.
Yıllar sonra Rahmetli Turgut Özal, iktidara geldiğinde mezkûr mekânı aslına yani camiye çevirdi.
Demek ki, Rahmetli Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın çilesi bitmemişti.
Zamanında Leh kralı Jan Sobieski’yi bilerek durdurmayan Kırım Hanı Murat Giray Han’dan çekmiş ve bundan dolayı Viyana’yı alamadığı için Padişah ölüm fermanını vermişti.
Cumhuriyet hükumetleri de
yaptırmış olduğu bu camiyi pavyona çevirerek maddi eziyetin yanında bir de manevi eziyette bulunmuşlardı.
Eğer Turgut Özal olmasaydı kim bilir o cami daha ne kadar pavyon olarak icrayı faaliyette bulunacaktı.
MİTİNG
Tekrar mevzumuza dönecek olursak;
Tertip edenlerde Allah razı olsun.
GAZZE direnişimizi canlı tutmaya vesile olacak etkinliklerden biriydi bu miting.
Ve geniş halk kitlesini meydanlara çekmesi açısından da başarılıydı.
Şimdi gözümüz GAZZELİ biçarelerin ölüm ve açlık korkularının son bulmasında…
“Sakın zalimlerin yaptıklarından (dolayı) Allah’ın gâfil olduğunu sanma! Ancak Allah, onların cezalarını, gözlerin dışa fırlayacağı güne erteler.” (İbrahim: 42 Ayet)
Cumhurbaşkanımızın
Amerika gezisi sırasında gerek BM’de yapmış olduğu konuşma ve gerekse ABD Başkanı tarafından karşılanma ve uğurlama şekli tek kelime ile muhteşemdi.
Tüm dünya bunu konuşurken,
bizim muhalifler dayanamayıp yine bir kulp taktılar.
Ülkemizin Ak Parti döneminde güçlenip itibar edilir bir hale geldiğini bir türlü kabul etmeyen muhalifler bu muhteşem karşılama ve uğurlamayı alacağımız yolcu uçaklarına bağladılar.
Hâlbuki;
1- Uçaklar yıllar önce belli bir plan çerçevesinde siparişi zaten verilmiş iş bitmişti.
2- ABD’ye bizden çok daha fazla para akıtan Arap liderleri de orada olup hiçbirisi böyle bir iltifat görmedi.
Üstelik onların aldığı silah ve malzemeler de hin-i hacette iş görmeyecek.
Nedeni malum olduğu için yazmaya gerek görmüyorum.
Neyse…
Muhalifler böyle düşünürken dostlarımızdan biri mevzuyu başka bir alana taşıdı.
Dostumuz;
2011 yılında yolcu uçağı yapmak istediğimizi, bu uçağın 2019 yılında semalarda olacağını haber yapan bir video paylaştı.
Buna cevap vereceğim.
Ama önce parantezi kapatmak istiyorum.
100 YILLIK HASRET
Cumhurbaşkanımıza yapılan karşılama ve uğurlama törenlerine yüz yıldır hasret kaldığımız için bu görüntüler ile gurur duyduk.
Öyle ya; bir zamanlar Amerika’ya gitmek isteyen CHP genel başkanı ve başbakan İsmet İnönü, Atlantik’in geçecek uçağımız olmadığından ABD başkanının gönderdiği uçakla Amerika’ya gitmişti.
Böyle bir ziyaretten ülkemiz adına sizce ne fayda beklenir? Sıfır…
Süklüm büklüm bir oturuş ve el kavuşturma ile “Evet efendim!” demekten başka ne olabilir ki… O yıllarda haber ağları bu kadar gelişmediği için görüntüler bize ulaşmadı.
Ama yıllar sonra
CHP’nin 3. Genel Başkanı ve Başbakan Bülent Ecevit, Amerika’yı ziyaret ettiğinde ABD Başkanının onu nasıl karşıladığını gördük.
ABD Başkanı Clinton kanepeye patronvari bir şekilde ilişmiş Ecevit de karşısında bir ilkokul çocuğu gibi duruyordu.
Bu fotoğraf medyaya düştüğünde kahrolmuştuk.
Ana muhalefetin liderleri bu şekilde istiskal edildiği için Cumhurbaşkanımızın hem BM’deki konuşması hem de Başkanla yaptığı toplantıyı bir türlü hazmedemiyor kulp bulmaya çalışıyorlar.
Bu böyle…
Gelelim yolcu uçağı meselesine.
ÖNCELİK YOCU UÇAĞININ MI SAVAŞ UÇAĞININ MI OLMALI?
2011 yılında yolcu uçağı yapmak üzere hazırlıklar yapıldığı doğrudur
Ama
2012’de FETÖ’cü hainler yargıyı kullanarak hükumeti düşürmeye ve Başbakan Erdoğan’ı tutuklamaya kalktılar (O zamanki MİT müsteşarı Hakan Fidan’ın ifade için savcılığa çağrılması olayı)
2013 Gezi Parkı Olayları…
2014 Suriye’ye gidecek olan MİT TIR’larını FETÖ’cü jandarma komutanı tarafından durdurularak aranması…
Aynı yıl Kobani Olayları…
2015 Hendek Olayları ile ülkemizin bölünmek istenmesi…
2016 FETÖ’cü hainlerin intihar dalışı ve milletimizin buna karşı 15 Temmuz’da gösterdiği şanlı direniş…
2018 Doların ani fırlaması ile yapılan ekonomik saldırılar…
2016-2019 Fırat Kalkanı ile başlayıp, Barış Pınarı ile biten Suriye’deki askerî harekât…
2020 Tüm dünyayı saran korona virüsü ile gelen eve kapanma…
Ve daha sayamadığım bir sürü irili ufaklı hadiseler…
Hal böyle olunca, devlet büyüklerimiz öncelikle yolcu uçağı değil savaş uçağının elzem olduğuna karar verdiler.
Ki, şu anda bu kararın doğru olduğunu görüyoruz.
Aksi halde…
ERDOĞAN – MACRON
Aksi halde yolcu uçağı üreten Fransa devlet başkanı Macron gibi olurduk.
Trump, yolcu uçağı üreten Avrupa liderlerini karşısında dizerken, savaş uçağı yapan Cumhurbaşkanımızı yanına oturttu.
Denecek ki; “onlar da savaş uçağı üretiyor!”
Evet, onlar da üretiyor.
Ama tek güç savaş uçağı değil,
bu ihtiram da boşuna değil…
İÇERİDE HIRSIZLARLA
DIŞARIDA EMPERYALİSTLERLE SAVAŞTIK
Emperyalistlerin denizler üzerindeki hâkimiyeti neticesinde dünyayı sömürdüklerini gören Sultan Abdülaziz, büyük bir donanma kurmak için uğraştı ve başardı da…
Ama içerideki hain hırsızları hesaba katmamıştı.
Tahttan indirildikten sonra türlü hakaret ve eziyetten sonra yere yatırılıp bileklerini keserek şehit ettiler.
Arkasından Sarayı yağmalayarak en çok bildikleri şey olan soygun ve hırsızlıklarını yaptılar.
YILDIZ SARAYI YAĞMALANIYOR
Arkasından gelen Sultan Abdülhamid, Eğitim,Sanayi, Sağlık
ve ulaşımdaki aksaklıkları görerek tüm ülkeyi okullarla donatırken, ulaşımda da Hicaz ve Bağdat demiryolunu açmak suretiyle uzak vatan topraklarını Payitahta bağladı.
Ama Sultan ülkeyi abad etmek için uğraşırken, İttihatçılar ekalliyetlerle (azınlıklarla) kol kola girmiş meydanlarda “Uhuvvet.. adalet.. hürriyet” naralarını atıyorlardı.
Uhuvvetin düşmanlık, Adaletin zulüm ve hürriyetten maksat azınlıkların Osmanlı hâkimiyetinden kurtulmaları manasına geldiğini anlamayacak kadar da hem cahil hem de basiretsizdiler.
Çünkü İttihatçılar,
Hüseyin Avni Paşaların,
Koca Reşit Paşa, Mithat Paşa ve şürekâlarının
Sultan Abdülaziz’i tahttan indirdikten sonra İstanbul’u kendi aralarında parselleyip nasıl yağmaladıklarını biliyor.. akılları orada kalmıştı.
Onlara göre Ali Osman olur da, Ali Mithat neden olmasındı.
Bunun için önce Enver Paşa dağa çıktı.
Arkasından Resneli Niyazi, Sandanski vs. dağa çıkıp Balkanlarda askeri ve sivil otorite bozulunca Sultan 2. Abdülhamid mecburen isteklerine boyun eğip dağdan inmelerini sağlamıştı.
Ama dağdan inenlerin ilk istekleri olan Kanuni Esasi’nin ilan edilip meclis açıldığında milletvekillerin çoğunun gayri milli olduğu gerçeği bile ittihatçıların gözlerini açmamış
Ve…
İlk fırsatta Sultan’ı indirmek için uyduruk bir fetva bulmakta zorlanmamışlardı.
ACI AMA GERÇEK
Sultan 2. Abdülhamid’in hal’ fetvasını tebliğ eden heyetten biri Yahudi, bir diğeri de Ermeni idi.
Müslümanların halifesinin hal’ fetvasını gayrimüslimler tebliğ etti.
Neden bunu yaptılar?
SULTAN SİYONİSTLERE GEÇİT VERMEDİ
Çünkü Cennet mekân Sultan Abdülhamid Han Siyonistlere taviz vermeyerek onların Filistin’e yerleşmelerine mani olmuştu.
İntikam için hal’ heyeti içine bir Yahudi aldıkları gibi
Osmanlı döneminde bile çoğunluğu Yahudilerle meskûn olan Selanik’e sürmüş ve yine başka yer kalmamış gibi Yahudi bir fabrikatöre ait olan Alatini köşküne hapsetmişlerdi.
YAĞMA!
İş tamam olup Sultan’dan kurtulunca, Selânik’ten gelmiş olan Hareket Ordusu ile devleti yağmalamaya başladılar.
SAVAŞ!
Sultan 2. Abdülhamid,
kurmuş olduğu istihbarat teşkilatı ile
Avrupa devletlerinin savaş hazırlıkları yaptığını öğrenmiş, ülkeyi
bu savaştan uzak tutarak Avrupalıların güçsüz hale gelmesini beklemişti.
Avrupalılar ise;
Osmanlıyı parçalayıp kendi aralarında bölüşme hesaplarını yapıyorlardı.
Siyaseten acemi, hırs olarak da soyguncu olan İttihatçıları Almanlar çözmüş.. onların nefsini okşayacak yollar bulmuştu.
Mesela Almanlar;
Enver Paşa’nın yolculuk edeceği trene ‘Enverland’ yazarak Osmanlı ülkesini bir nevi Enver’in ülkesi olarak tanıdıklarını zımnen ifade etmiş oluyorlardı.
30 yaşlarında bir genç olan Enver Paşa’nın nasıl gurura kapıldığını söylemeye gerek yok.
Netice olarak İttihatçılar,
Osmanlıyı Almanların yanında 1. Dünya Savaşına sokmak suretiyle hem vatan evlatlarını büyük bir kırıma uğrattılar hem de ülkeyi paramparça ettiler.
BÜYÜK İNSAN ZAYİATI
Sadece Çanakkale’de 250 bin küsur şehit verdik.
Cephe gerisine taşınan yaralıların daha sonra vefat etmesi ile bu sayı 400 binin üzerine çıktı.
Suriye-Filistin cephesinde 65 bin şehit 75 bin esir.
Yıldırım Ordularının geri çekilmesi ile sadece cephedekiler değil.. irili ufaklı kale ve garnizonlarda kalan tüm askerlerimiz esir düştü.
Sarıkamış
Allah-u Ekber dağlarında 90 bin askerimiz Ruslara tek kurşun atmadan donarak şehit oldu. Donmayanlar açlıktan öldü…
1923-50 DÖNEMİ
Bu dönemde savaş yok.
Ama insan zayiatımız durmadan devam etti.
Şapka giymemekten
‘İsyan etti’ veya ‘suikast tertip edeceklerdi’ vb. gibi bahanelerle
Yine sayısını bilmediğimiz kadar insanımız öldürüldü.
Çünkü o kadar çok kişi idam ediliyordu ki; dosyaların onayı için artık meclise gönderilmiyordu.
1968 yılında bu mevzu İsmet İnönü ile Celal Bayar arasında polemik konusu olmuş..
Ve İnönü idam edilenlerin dosyalarını 1950’de Demokrat Partiye verdiklerini
Celal Bayar ise almadıklarını söylemişti.
Falih Rıfkı Atay ise bu sayının büyüklüğünü şöyle ifade ediyor:
“Devrimleri oturtmak için Kurtuluş Savaşı’nda verilen şehitlerin 50 katı insanı sallandırdık!”
“ORTALIK TERTEMİZ YAĞMA BAŞLAYABİLİR”
Bize bu toprakları armağan eden
Osmanlı hanedanı 1924’te ülkeden kovuldu.
Ortada kalan sahipsiz mallarına
Aç kurtlar gibi saldırdılar.
Öyle ya;
“Yağma Hasan’ın böreği” ni ortada mı bırakacaklardı?!
SADECE OSMANLI HEDANI’NIN
MALLARI MI YAĞMALANDI
Hayır!
O yıllarda can güvenliğinin kalmadığını gören işadamı tüccar sanayici Boğaz’da yalı ve köşkleri olan hemen hemen herkes kaçmak zorunda kaldı.
Mallarına mübadele ile Müslümanların arasına karışarak gelen kriptolar yerleşti.
Öncüleri daha önce Selanik’ten Hareket Ordusu olarak gelmişti ya..şimdi siviller de geldi.
NETİCE
Uzun bir aradan sonra
Merkez de değil ama belediyelerde iktidar oldular.
Aman Allah’ım!
Hemen yağmaya başladılar…
Savcıların kaldırdığı her taşın altından büyük bir yolsuzluk dosyası çıkıyor.
TV ekranlarında görülen ortaya saçılan tomar tomar paralar meğerse buzdağının görünen küçük bir kısmıymış.
Çünkü; burada yakayı ele vereceklerini bildikleri için paranın çoğunu yurt dışına kaçırmışlar.
Bu arada savcılar harıl harıl çalışırken, diğer yandan bu hırsız ve yağmacıların serbest bırakılmasını isteyen bir kitle var.
Sizce kim bunlar?
NOT: “Devletimizi ellerinden geri alıyoruz”
Bu da gelecek yazıda inşallah…